13 Aralık 2010 Pazartesi

İBB 1 - 3 Trabzonspor

Maçı 5. dakikada başladım izlemeye, evden geç çıkınca. Tam içeriye girdiğimde maçı anlatan spiker "Trabzonspor inanılmaz bir baskıyla başladı ve İBB'li oyuncular ve Abdullah Avcı neye uğradığını şaşırdı adeta" diyordu. Daha ekrana bakmadan skorun 1-0 olduğunu tahmin etmek zor değildi bu cümleden sonra. Hala izlemedim o ilk 5 dakikayı, ama sanıyorum ki Bucaspor maçının ilk 5 dakikasıyla benzer bir 5 dakikaydı.

Bucaspor maçının kalan 85 dakikalık kısmı için bir şey yazma gereği duymamıştım. Bu maç içinse yazacak çok şey var. Başlayalım o halde.

2 senedir Olimpiyat Stadında oynanan maçlarda Trabzonspor'a karşı 4-0 ve 6-1'lik skorlarla kaybeden İBB teknik direktörü Abdullah Avcı'nın bir kuyruk acısı var bunu bu maçta da çok açık bir şekilde gördük. Futbolcularına Trabzonspor'lu futbolcuları yerden kaldırmayın taktiğini vermiş maçtan önce. Çelme takalım da nasıl takarsak takalım anlayışı hakimdi İBB'de dolayısıyla Abdullah Avcı'da. Çelme takmak fiilini iki anlamıyla da kullanırsak yanlış olmaz. Trabzonspor'un 3 puan almasını engellemek ve sahada futbolcularına çelme takmak. Şu açıklamayı da yaptım ya neyse.

Verilen penaltı hakkında bazı yorumlar okudum, gördüğüm en tırt penaltı şeklinde. Maçı bir Galatasaray'lı arkadaşımla beraber seyrettik. Pozisyonu izlerken de zıplamış bir adama yapılan en ufak müdahelede o adamın dengesi bozulur düşüncesiyle -futbol oynayan, futbolu bilen insan olmak başka tabi- pozisyonun penaltı olduğunu söyledi o da izlerken. Ama yine de emin olunamayacak bir pozisyondu bana göre. İBB'li oyuncunun eli Umut'un sırtında ama, itip itmediğini net olarak anlayamıyoruz. Bence de itme yok gibi görünüyordu. Penaltı da ağır karardı. İlk yarıda Jaja'nın, ikinci yarında Burak'ın pozisyonları var penaltı olan. Bunları görmeyen, görmek istemeyenlere hatırlatmak istediğim. Bir de bu penaltı pozisyonu üzerinden taa Gaziantepspor maçındaki penaltıya kadar gidenler olmuş. Hafızanızı tebrik ederim, o maçta penaltı kazanmıştık doğru ama o penaltı sapına kadar penaltıydı. Yani bu kadar fanatikçe bir yaklaşımla, böyle çirkin şekilde çamur atmayın sadece gülünecek halde oluyorsunuz. Güzel şekilde çamur nasıl atılır onu da bilemedim bak.

Penaltı olayı bu kadar. Peki ya İBB'nin daha ilk yarıda 10 kişi kalmasını gerektiren bu sert oyununu görmezden gelen sözde sporseverlere ne demeli? Hani nerde o pozisyon diyenler için geliyor. (Burak'a yapılan müdahele, Burak pası verdikten sonra baldıra atılan tekme. Hani topa vurmak isteyip de ayağına gelen bir krampon değil. Burak kaval kemiğiyle vurmuyor topa. Kaval kemiğiyle vuran da var, Umut.) Bir de güzel futbol oynayan takım olarak değerlendiriliyor hep İBB ve Abdullah Avcı denen şahsiyet de övgü alıyor. Yahu bir tek bizim maçlarda mı göremiyoruz bu adamların güzel futbolunu anlamadım ki ben. İBB'nin bu sertliğine Colman'la karşılık verdik. Ki Colman böyle bir futbolcu, rakipten bu şekilde sertlik görünce, karşılığını da veriyor. İade-i ziyaret bir nevi. Daha erken de görebilirdi sarı kart, ama hakem İBB'li oyunculara vermeyince Colman'a da veremedi haliyle. Colman'ın bu tip rakiplere karşı bu tarz oyununu da seviyorum açıkçası. Takımda defans oyuncularını saymazsak sert oynayan, oynayabilen, oynanması gereken anlarda oynayan tek isim Colman. Yaptığı pres ve Selçuk'la uyumuyla vazgeçilmezlerimizden.

İkinci yarının hemen başında vakit geçirmeye başladı İBB kalecisi Hasagiç. Skor 1-1'ken Abdullah Avcı İbrahim Akın'ı oyuna alırken oyundan çıkan oyuncu Zeki yavaş hareketlerle kenara gelince hocasından fırçayı yedi. Ama unutmuştu Abdullah Avcı devre arasında kendi verdiği taktiği. "Skoru koruyun, bu maçı böyle bitirelim yeter, oyuncu değişikliklerinde yavaş hareket edin, zamanı geçirin, rakibi kırın." Yaptığı bu değişiklikle "lan ya tutarsa" dedi Nasrettin Hoca vari. Kendisi de bir hoca konumunda evet ama görüyorum ki kolpadan.

Oyun olarak, Trabzonspor'un kendi standartlarında değerlendirildiğinde iyi olmadığı, rakibine göre değerlendirildiğindeyse rakibinden iyi olduğu bir maçtı. Yani kazanmayı da hakettiği bir maçtı. Bu kadar sert oynayan bir rakibe karşı da sinirlerine Colman hariç hakim olabilen bir takım vardı sahada. Ve yine bu sertliğe baktığımızda çok da iyi futbol beklemek haksızlık olurdu.

Bir önceki yazıda Emrah Trabzonspor'lu olmaktan, Trabzonspor'lu olmanın çok değişik bir duygu olduğundan ve bunu sadece Trabzonspor'luların bileceğinden bahsetmişti. Dün Olimpiyat Stadında olan da bu cümleyi destekleyen bir durumdu işte.


İnci Sözlüğün ortaya çıkardığı boz baykuşlar olayını bilmiyor olsam İBB'nin golüne sevinen taraftarları görünce, o taraftarların Abdullah Avcı'nın eş, dost akrabası olduğunu düşünürdüm. "Gelin destekleyin, hayatımın en önemli maçı" diye çağırabilirdi Abdullah Avcı. O derece hırs yapmış adam. Orgazmdan daha zevkli anlara ulaştırmak üzereydik Abdullah Avcı'yı, gösterdik ama elletmedik yine. Zevkin doruklarına çıkmak üzereyken, çakılıverdi Boeing 777 gibi.


Futbolcu bazında bakarsak.

Umut; Yeteneklerin dahilinde verebileceğinin en iyisini veriyorsun bu takıma. Bunun için çok teşekkür ederim. Ama lütfen artık kaleciyi geçerek attığın bir gol izlet bizlere. Rahatlayalım 1-0'ken.

Burak; takımı sahiplenişin, taraftarın seni sahiplenişi, taraftara kendini kabul ettirmen. Bu maçla beraber tescillendi bunlar. Daha da iyiye gideceksin inanıyorum.

Jaja; geldiğinden beri en etkisiz ve kötü maçını oynadı.

Sonuç olarak kapasitemizin altında oynadığımız bir maçtan galip ayrılarak, hedefe bir adım daha yaklaştık.

4 yorum:

Büşra Bayram dedi ki...

aynen ya Burak'a bittim özellikle. Süperdi ya, hele o gol attıktan sonra sevinç çığlıkları falan 10 numaraydı. Ayy hiç sevmemiştim Burak'ı ama artık sevmeye başladım sanırım.

ilnevyA dedi ki...

Evet ilk geldiğinde bir tane bile destekleyen yoktu belki de. Herkes neden alındığını sorguluyordu. Şenol Hoca yine haklı çıktı.

Gollerden sonraki sevinci, hırsı, formayı öpmesi, sahiplenmesi ve taraftara kendini böyle bir süreçten gelerek kabul ettirip sevdirmesi. Takdire şayan.

Adem dedi ki...

Burak'ı yetersiz bulanlardan biri de benim. Hem de daha Trabzonspordak performansını izlemeden, tamamen geçmişe dönük performanslarıyla. Hâlen kendini anlamsızca yere atışlarında çıldırıyorum. Ama artık Burak'ı seviyorum ve bu benim için çok büyük bir gelişme. Bunu Burak başardı. Bir gün onu sevebileceğim aklımın kıyısından bile geçmiyordu.

Jaja'nın aklının başka bir yerlerde olduğu belliydi 2 haftadır. Oğlu hastaymış, izin istemiş. Verilmeyince de izinsiz olarak gitmiş. Bu işlerin ucu kaçırılmadan bir an evvel gerekli önlemler alınmalı. En kritik viraja giriyoruz. Karabükspor maçında kaybedilebilecek puanların faturası takıma ne kdar ağırsa, bu takımı bırakıp gidenlere de aynı derecede olmalı.

Elinize sağlık.

ilnevyA dedi ki...

Aylık kaos oluşturma alışkanlığımızda bu kez başrole Jaja oturdu. Yarın başkan ne dicek bakalım Lig TV'de bu konuyla alakalı. Olayın ayrıntısını da bilmeden bir şey demek istemiyorum, ama medyada izin aldı şeklinde haberler varken resmi sitede izinsiz gitti yazılınca "yine noluyo" demedim değil.

Burak için aynen ben de öyle. Önceden yaptığı hatalarda sinirlenirdim sevmediğim kabullenmediğim için, artık "yapma oğlum be" şeklinde tepkiler veriyorum.