9 Aralık 2010 Perşembe

Trabzonspor'un Şampiyonluk Süreci Başlamıştır

Trabzonspor'un Şampiyonluk Süreci Başlamıştır. Bu cümleyi 13 Temmuz 2008'de kurmuştu Ersun Yanal. Çok kötü geçen bir sezonun sonlarına doğru Ziya Doğan'ın yerine gelmişti Trabzonspor'un başına. Sezon içerisinde yakındığı kadronun eksikliği konusu, sıradaki transfer döneminde rekor sayıda transfer yapılacağının habercisi gibiydi. Yine de bir transfer döneminde o kadar çok transfer yapılacağını tahmin edemezdik. Taraftar forumlarında bugün kimi alıyoruz diye dönen muhabbetler vardı artık. Bu transferler içinde pilot takım Karadenizspor için yapılanlar da vardı ama yine de harcanan para çok ciddi boyutlardaydı Trabzonspor gibi bir kulüp için. Ve pilot takım için alınan oyuncuların hiçbiri Trabzonspor'da kendine yer bulamadan ayrıldı. Kurulan takım bugünkü takımın da temelini oluşturan ve oynadığı futbolla büyük çoğunluğun takdirini kazanan bir takım. Bu noktada Ersun Yanal'a da özel bir teşekkürü borç biliriz.

Yapılan bu transferler biz taraftarları da fazlasıyla memnun etmişti. Kulüp tarihindeki rekor kombine satışı gerçekleşmişti. Herkes sabırsızlıkla ligin başlamasını bekliyordu artık yeni transferleri ve takımı izleyebilmek için. O kadar sabredemeyenler de oldu elbette. Trabzonspor'un o yaz başındaki Gerede kampındaki taraftarın ilgisi de anlatıyordu herşeyi. Taraftar hem merak ediyordu, hem de inanıyordu bu takıma. Ben de Gerede'deki ziyaretçilerden olmuştum elbette.

Ardından yurtdışındaki hazırlık kampı ve oynanan hazırlık maçları geldi. Hazırlık maçlarında izlediğimiz Trabzonspor iyi sonuçlar alıyordu ve yeni kurulan bir takıma göre de oynadığı futbol fena sayılmazdı. Takım Türkiye'ye geldi ve Olimpiyat Stadında Club Brugge ile hazırlık maçı oynayacaktı. Düşünün Ağustos ayının başında bir hazırlık maçı. Bir çok takımın seyircisinin lig maçlarında ulaşmadığı seyirci sayısını Trabzonspor bir hazırlık maçında yakalıyordu. Bu taraftar böyle seviyordu işte Trabzonspor'unu. O gün maça giderken İstanbul boyunca sağımız solumuz bordo mavi bayraklı arabalarla doluydu. Sanki şampiyonluk maçına gidiyorduk. Öyle bir heyecandı işte 2008-2009 sezonunun daha başındayken yaşadığımız.

Sabırsızlıkla beklenen sezon başladı. Takım beklentilerin de üzerinde bir performans sergiliyordu. Sezon başında yönetimin, teknik heyetin belirlemiş olduğu Avrupa Kupalarına katılma hedefini, Şampiyonluk olarak değiştiren bir başlangıçtı Trabzonspor'un yaptığı başlangıç. 2. yarının başında başlayan düşüşle beraber bir Trabzonspor klasiği haline gelen içte yaşanan olumsuzluklar arttı. Ersun Yanal sezon başında koyulan hedefi garantilemiş bir teknik adamken istifaya zorlandı. Kurduğu ve şampiyonluk sürecine soktuğu takımdan ayrılmak zorunda kalmıştı. Evet henüz hazır değildik şampiyonluğa. Evet çok yaklaşmıştık ama, henüz yeni kurulan bu takım, bu futbolcular o yükü kaldırmaya hazır değillerdi. Büyük maçların hiçbirini kazanamamışlardı. Kolay görünen iç saha maçlarında çok önemli puan kayıpları yaşanmıştı. Şampiyon olmanın en kolay olacağı sezondu bu belki de lig tarihindeki. Ama kaçırılmıştı ve daha vakit vardı.

2009-2010 sezonu öncesinde en iyi hocayı getireceğiz, ha geldi ha gelecek denen hoca yaklaşık 2 aylık uğraşlardan sonra Hugo Broos olmuştu. Hazırlık maçlarında oynadığımız futbol gerçekten de iyiydi. Sezona da Sivasspor deplasmanında güzel futbol ve galibiyetle başlamıştık ama sonrası hiç iyi olmadı. Kaybedilen Kasımpaşa maçı sonrası Broos da gönderildi ve en başından beri takımın başına getirilmek istenen Şenol Güneş için şartlar artık uygundu.

Şenol Güneş gelişiyle beraber takımın yaralarını bir bir sardı. Yetenekli ama sorunlu futbolcuları takıma kazandırdı. Bu sezona hazırlık yapıyordu adeta Trabzonspor. Ligin ikinci yarısında oynadığı güzel futbolla bu sinyalleri veriyordu. Bir önceki sezon büyük maç kazanamayan takımken, Şenol Güneş'le büyük maç kaybetmeyen takım olacaklardı. Kazanılan Türkiye Kupası ve ligin son maçında Fenerbahçe'ye karşı alınan beraberlik de takımın kendine olan güvenini biraz daha arttırmıştı. Finalleri kaybeden adam olarak bilinen Şenol Güneş artık kazanmaya başlamıştı, kazanmayı alışkanlık haline getiriyordu adeta.

2010-2011 sezonu öncesinde bir kez daha Olimpiyat Stadına düşecekti yolumuz. Bu kez Anadolu'dan yeni bir şampiyon çıkmasına katkıda bulunduğumuz Bursaspor'la Süper Kupa için karşı karşıya geliyorduk. Takımlara ayrılan bilet sayıları eşitti ama taraftarlar çok farklıydı. Trabzonspor taraftarı kendisine ayrılan kısma sığmamış, kale arkalarına sızmıştı maç devam ederken. Bursaspor taraftarı ise kendisine ayrılan bölümün 3'te birini belki doldurabilmişti. Trabzonspor taraftarı maç sonunda 3-0 yenilen Bursaspor'u, teknik direktörünü ve futbolcularını alkışlarken, maç içinde Liverpool diye tempo tutan Bursaspor taraftarı çoktan stadı terk etmişti bile. Büyüklük şampiyon olmakla olmuyordu işte. Kendi adıma şunu söyleyeyim hala Trabzonspor'un büyüklüğünü tartışanlara; gidin Olimpiyat Stadında herhangi bir Trabzonspor maçını izlemeye, o havayı soluyun, tartışacak bir şey bulamayacaksınız sonrasında.

Bu sezon ise artık zamanı gelmişti. UEFA'da eşleştiğimiz Liverpool bizim için bir şanstı. Elersek çok şey kazanacaktık, elenirsek Liverpool'a elendik diyecektik ve kulüp içinde bir huzursuzluk çıkamayacaktı. Elemeye çok da yaklaşmışken elendik, olmadı. Nasıl ki 2 yıl önce şampiyonluğa hazır değilsek, bu yıl da Liverpool'u elemeye hazır değildik işte. Onun da zamanı gelecek, seneye bunları da göreceğiz, bu inancı taşıyoruz içimizde. Tekrar lige dönelim. Lige yapılan iyi giriş, ardından yaşanan yol kazası Manisa maçı acaba dedirtti herkese. Acaba bu sene de mi olmayacak? Olacak bu sene olacak! O yenilginin aslında ne kadar değerli bir yenilgi olduğunu sonraki maçlarda anlayacaktık. Takım ciddiyetle oynaması gerektiği bilincini o maçla öğrenmişti. Öne geçilen ve fark atılacak havasına bürünülen o maçtan sonraki haftalarda bir çok kez geriye düştüğü maçları kazandı Trabzonspor. İçerde karşılaştığı 3 büyüğü de evine boş yolladı. 2 yıl önce büyük maçları kazanamayan takım, artık büyük maçların yenilmez takımıydı. Bursaspor deplasmanında çok rahat bir galibiyet elde edildi. Senelerdir kazanılamayan, her zaman ters gelen Gaziantepspor deplasmanında 2. dakikada geriye düşmesine rağmen ilk yarıda şiir gibi top oynadı takım. Öyle ki; 30. dakikada Burak'ın golü geldiğinde "hele şükür be" dedim. Gaziantepspor gibi sağlam bir takıma karşı deplasmanda kurulan baskı ve oynanan futbol mest etti bizleri.

Kader yine Olimpiyat Stadına sürüklüyor binlerce Trabzonspor taraftarını. Hiç bir takıma uygulanmayan bilet fiyatları uygulanıyor Trabzonspor'a bu hafta sonu. Buna rağmen rekor peşindeyiz Pazar günü 16:00'da. İstanbul'da yollar yine Bordo-Mavi olacak.

Bugün gelinen noktada, yönetimin, Ersun Yanal'ın ve Broos'un dahi emeklerine teşekkür etmek görevimizdir. Ama çok ayrı bir parantez Şenol Güneş için açılmalı. Çok özel teşekkürleri de Şenol Hoca'mıza göndermeliyiz. Külubün çok zor döneminde çekinmeden üstlendiği görev, sezon başında ve ortasında oluşabilecek kaos ortamlarını çok iyi şekilde yönetmesi, takıma oynattığı futbol, Trabzonspor'luluğu, herkese ders olacak nitelikte olan konuşmaları.. En önemlisi de o gol sevinçleri. Her golden sonra bir çocuğun saflığındaki gol sevincin var ya hocam senin. O gülüşün, herhangi birimiz gibi sevinişin, zıplayışın, kollarını açışın. İşte onu seneler boyunca görmek istiyorum ben. İnanıyor ve güveniyorum. Hatayı herkes yapar. Sana inanan milyonlar var Şenol Hoca'm. Sakın yarım bırakma bu kez. Bu takımı şampiyon yapmadan gitmek yok. Yapamasan da gitmek yok. Yapacaksın da. Bu sene olacak. 2 yıl önce başlayan bu şampiyonluk süreci bu sene Şampiyon sıfatını alarak gerçekleşmiş olacak.

Mayıs ayını bekliyorum sabırsızlıkla.

Uşaklar son söz size. Dik oynayın yeter! Horonu da hep beraber oynayacağız sezon sonunda.

5 yorum:

Archy dedi ki...

Galiba o sene bu sene :)

Bu arada foto'larımı kullanmışsın. Tazminat davası açacağım :))

bigben dedi ki...

Blog hayırlı olsun ilnevya... Uzun soluklu olur inşallah...

Adem dedi ki...

Kardeşim hayırlı olsun, yazı için de ellerine sağlık.

ilnevyA dedi ki...

Selami; o fotoda ben de varım birader ne davası :)

bigben; eyvallah teşekkür ederim. Başladık ya gerisi gelir inşallah.

Adem abi; Saolasın, başlangıcı bu süreci anlatarak yapayım dedim.

Selim Agiralioglu dedi ki...

gec oldu biraz ama güzel yaziymis, zamaninda okusam da simdi okusam da farketmezdi, nasil olsa 2011 sezonunun şampiyonu biz olduk, şikebahçe değil